16 Nisan 2014 Çarşamba

BİZİM ESİN KAYNAĞIMIZ: KÖY ENSTİTÜLERİ


Eğitim-Sen Eğitim sekreteri Üzeyir Karahasanoğlu, Köy Enstitülerinin kuruluşunun 74. yıldönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında,Enstitülerin kuruluş amacını ve tarihçesini anlattı ve Esin kaynaklarının Köy Enstitülerinin olduğunu söyledi. Karahasanoğlu’nun açıklaması şu şekilde “ Kurtuluş Savaşı bittiğinde ülkemiz insanının % 95’i okuma yazma bilmiyor ve % 80’i de köylerde yaşıyordu. Ülkenin eğitim alanındaki geri kalmışlığı düzeltilmeden hiçbir geriliğin giderilemeyeceği gerçeğinden yola çıkarak Köy Eğitmeni projesiyle askerliğini onbaşı ya da çavuş olarak yapan askerlerin  üretim çiftliklerine gönderilmesi ve  böylece köylerin öğretmen gereksiniminin  kısmen giderilmişti. Kırsal alana yönelik atılan bu adımları sonraki yıllarda daha bilinçli adımlar izlemiş . Hasan Ali Yücel’in ve İsmail Hakkı Tonguç’un yoğun çabalarıyla 17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri Yasası çıkarılmıştır.1940’lı yılların başında dünya faşizmin postalları altında inlemekte , insanımız yoksulluktan  kırılmakta ve 2. Paylaşım Savaşıyla faşist Hitler’in orduları  sınırlarıma  dayanmıştır. İçeride ise Anadolu’nun birçok yerinde açılan Köy Enstitüleri halka  aydınlanma yolunda birer ışık olmaktadırlar. Köy Enstitülerinde Hasan Ali Yücel öncülüğünde dünya klasikleri Türkçeye çevrilir, ansiklopediler yayımlanırken, enstitülü öğretmenlerimiz sayesinde okuma yazmanın çok ötesine geçilerek  Anadolu aydınlanması başlamış  ve köylerimizdeki insanımız belki de ilk kez gerçek anlamda yurttaşlık bilinci kazanmaktadır. Tonguç bu konuda şunları söyler: “Köylü insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar edemesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın.”
Köy Enstitüleri ile 15 yılda ülkenin tüm öğretmen açığını kapatılırken  bu yasayla büyük yerleşim yerlerinden uzakta, ama arazisi geniş yerlerde enstitüler kurulmuştur. Buralarda görev alan zor zamanların bu cefakâr öğretmen adayları; başlarını sokacakları barınaklar, derslikler inşa ederken meslekî bilgileriyle genel kültürlerini geliştirmiş, tarımsal  çalışmalarıyla da köyün çehresini değiştirmişlerdir. Çok değil, iki yıl sonra öğretmen, yönetici, gezici başöğretmen, müfettiş yetiştirmek amacıyla Hasanoğlan Köy Enstitüsü çatısı altında, Tonguç’un “enstitülerin kalbi” olarak nitelediği Yüksek Köy Enstitüsü açılır. Bu okulun programına göre, ilkokulu bitiren her çocuk sınavla karma eğitim uygulanan enstitülere seçilir, beş yıl boyunca 17’si genel kültür ve meslek dersleri, 7’si tarım dersleri, 5’i teknik dersler olmak üzere 29 ders görür, “yaparak yaşayarak öğrenme” ilkesi gereğince eğitim alırdı.
1946 Yılına gelindiğinde köylerdeki öğretmen açığı büyük ölçüde kapanmış, 16400 kadın ve erkek öğretmen, 8756 eğitmen, 7300 sağlık memuru yetiştirilmiştir. Yıkımların, kıtlıkların yaşandığı yıllarda iyiye, doğruya, güzele değer veren, sorgulayan, eleştirel düşünebilen, doğaya duyarlı, insanına inanan ve güvenen,  bu üretken öğretmenler, adlarını anmadan geçemeyeceğimiz nice değerimizi de yetiştirdiler: Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Dursun Akçam onlardan sadece birkaçıdır.
1946’da seçim telaşının getirdiği küçük hesaplarla kuruluş ilkelerinden uzaklaştırılan, yapılan her değişiklikle içi boşaltılmaya başlanan Köy Enstitüleri, yıllar içinde  öğretmen okullarına dönüştürüldü.
Bugün eğitimde yaşadığımız sorunlar, birdenbire ortaya çıkmamıştır. Öğretmenlik mesleğinin bu denli  ayağa düşürülmesi, ucuzlaştırılması, ülkenin eğitim sisteminin bilimden, teknikten bu  kadar uzaklaşması, gitgide yozlaşan karanlıklara gömülmemiz sır değildir. Eğitim; yaşamdan koparılarak, demokrasi kültüründen ve bilimden uzaklaştırılarak, piyasa koşullarına ayarlanarak ilerleyemez. Bunları defalarca söyledik. Yine söylüyoruz, çocuklarımıza dayatılan programlar  çağdaşlıktan uzak, ezberci, tekdüze, yeniliklere ve farklılıklara kapalıdır. Zorunlu din dersi dayatmalarıyla da bu körpecik beyinler bağnazlaşacak, yozlaşacak, geleceğimiz karartılacaktır.
Her karanlığın sonu, her değerin alkışlayanı elbet bulunur. Eğitimi yozlaştıran bugünün anlayışını, Köy Enstitüsü deneyiminden çıkardığımız derslerle alt edebiliriz. Bu gücü kendimizde görüyoruz. Gücümüzü, evrensel değerleri gözetirken yerel farklılıkları zenginlik sayarak, emeği baş tacı ederek, savaşsız, sömürüsüz bir dünyayı hedefleyerek ve her türlü baskıcı yönetime karşı demokrasi ve dayanışma kültürünü savunmaktan alıyoruz. İşte tam da bu söylediklerimizden dolayı bizim esin kaynağımızdır Köy Enstitüleri. Sadece öğretmenlik mesleğini onurlandırdıkları için değil, memleketimizin uzak köylerini bilimle, teknikle tanıştırdıkları, bunu öğrencisi ve  öğretmeniyle hep birlikte yaparak, yaşayarak öğrendikleri, herkese yepyeni bir geleceği muştuladıkları için.

Anadolu’nun çorak bozkırında alın teriyle, yurt sevgisiyle filizlenen deneyimin ne denli değerli olduğunun bilinciyle EĞİTİM SEN olarak Köy Enstitülerinin kuruluşunun 74. yılını kutlar, bu uğurda kaybettiğimiz Tonguç Baba’nın ve diğer emekçilerin anısı önünde saygıyla eğiliriz. “

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alındı. Kısa süre içinde yayınlanacaktır. Teşekkür ederiz