AHMET ÖZTÜRK
Başkentimiz Ankara’yı suyolu yaptığım için bu kez hiç heyecanlanmamıştım. Güle oynaya gitmiş ve hatta yatağa yattığımda eşimin sürekli şekilde gözlerimin içine bakmasına da mana verememiştim. O yüzden de kafama bile takmamıştım. Yanı başımda tanımadığım ve sonra tanıyacağım arkadaşın kendi kendine konuşmasına bile aldırış etmemiştim.
Gecenin ilerleyen saatlerinde yattığım odaya gelen oğlum Aytaç’a bile şaşırmamıştım. Hâlbuki Aytaç odama gecenin bir saatinde girmezdi. Neden odaya geldiğini hiç düşünememiştim.
Yorgun muydum ne? Yine dalmıştım uykuya. Sabah ezanı ile gözlerimi açtım. Ezan o kadar güzel, o kadar makamlı okunuyordu ki birden doğruldum yatağımdan.
Yatağımın bir kenarında Küçük oğlum Sertaç, diğer tarafında damadım Serdar ve ayakta dolanan büyük oğlum Aytaç”ı gördüm. Çok şaşırmış ve bir o kadar da çok sevinmiştim. Oğullarım ve damadım da yanımdaydı. Kızım Banu ve torunum Ece mira da odaya gelmek istemişler ama kurallar gereği torunumu yanıma sokmamışlar.
Sabahın aydınlanan ışıkları ile beraber odam ana baba günü gibi olmuştu. Kızım, Oğullarım, Kardeşlerim Ayşe, Fatma, Aziz, Abim Şevket, hepsi bana el sallıyordu.
Kefen gibi tek parça olan ve yeşil kıyafet, kafamda bone ile asansöre bindirilmek üzere sedyenin üstünde giderken olayın vahametini ancak anlamıştım. ‘Hakkınızı Helal edin’ demek istedim. Ama boğazıma bir şeyler düğümlenmişti, diyemedim. Asansörde baş başa kaldığımız hemşire hanıma
” Sakın beni bayıltmayın. Hocaya söyleyeceklerim var. Kalbimi göğsümden çıkartıp masanın üstüne koyduktan sonra bir güzel temizlesin! Demek istiyorum“ dedim ve sonrasını hatırlamıyorum…
Gözlerimi yarı açtığımda yatakta oturur vaziyette duruyor, ağzımda, burnumdaki hortumlara rağmen nefes almaya çalışırken bir taraftan da kulaklarımı çınlatan ‘ dinkkkk … dankkk…. Zirrrnnn, zırnnn ‘diye öten seslerin nereden geldiğiniz anlamaya çalışıyordum, fakat ne olduğunu anlayamadın Tekrar sızıp kalıyordum.
Etrafımda adeta uçan mavi, beyaz, yeşil gömlekli melekler, kanatlanmış ve başıma toplanmış gibiydiler. Birisi pamukla ağzıma su veriyor, diğeri ise başucumda Dinkkk… Dankkk… Zırnnn diye öten aleti susturmaya çalışıyor, diğeri ise beni yatağımdan dik durmamı sağlayacak şekilde doğrultmaya çalışıyordu.
Kaldığım yerin penceresi olmadığından günün gece mi, gündüz mü bilemiyordum. Orada sadece ben değilmişim meğer. Kendime gelmeye başladığımda benden başka 4 kişinin benim gibi yatakta ve her bir kişiye bir hemşire düşecek şekilde tam 8 kişi olduğumuzu fark ettim.
Uyuyor ve ne kadar uyuduğumu bilmeden yeniden uyanıyordum. Her uyanışımda ise o kahredici ‘Dinnnkk… Dankkk…. Zırnnn’ sesleri kulaklarımda çınlıyordu.
Hemşireler ise o sesleri susturmak için yatanların başında nabız ölçüyor, kalp atışlarını dinliyor, ihtiyacı olana su veriyordu.
Yatağın üzerinde dik yatmaktan mı yoksa neşterden mi olacak, uykuya dalar dalmaz rüya görüyorum ve rüya saatler sürüyor gibiydi. Ama gözümü açtığımda karşı duvarda duran saate baktığımda uyumakla uyanmak arasında geçen süre sadece 5 dakika… Nasıl oluyor da 5 dakika içerisinde bu kadar rüya görüyordum anlamıyordum.
Rüyamda annemi görüyordum. O bembeyaz başörtüsü, yarı güleç yüzü ile hafif başını eğip bana bakıyor ve elleri ile başımı okşuyordu.
Yatakta dik yatmaktan, hatta yatmak demeyelim dik durmaktan kaba etlerim cayır cayır yanıyordu.
Etrafı görünmeyen dört duvar olan odadan ne ara çıkarıldım hatırlamıyorum bile. Gündüz mü, gecemi onu bile bilmiyordum. Gözlerime sanki ağır taşlar bağlanmış açmakta zorlanıyordum.
Benden 3–5 metre ötede kapının önünde bana el sallayan, ağabeyimi, kız kardeşimi, Yengemi, eşimi, oğlumu ve yarı bulanık bir şekilde gördüm. Hepside bana el sallıyor, elleri ile öpücük yolluyorlardı. Kimisi de cep telefonları ile resmimi çekmeye çalışıyordu.
Elleri ile öpücük yollayan kardeşlerim, çocuklarım ve eşim ağlıyorlar mıydı, Onu bile anlamıyordum, ama gözyaşları süzülerek yanaklarından akarken diğer elleri ile sildiklerinden emindim.
Ne olduğunu anlamak için etrafıma bakıyordum.
Yatakta yatanların hepsinin göğüsleri açık ve göğüslerinin tam ortasında up uzun sarılı bantlar vardı ve tabi ki benimde göğsümde sargılıydı.
Kapının dışından bana bakan akrabalarım bir süre sonra çıkıp gidiyor, bir diğerleri geliyordu. Gelenlerin hepsi de bana acıyan gözlerle bakıyor ve ağladıklarını göstermemek için çaba sarf ediyorlardı.
Nedense çok duygusal olduğum halde gözümden bir damla yaş akmıyordu. Sanki taş kesilmiştim. Duygularım, sinirlerim alınmış gibi öylece bakıyordum.
Dışarıdaki ağlaşmalar, feryat seslerini duyuyordum ama ne olduğunu hala kestiremiyordum. Kimi ‘çok şükür’ diyor, kimisi, ‘Allah kurtardı’ diyordu.
Ölmüş müydüm, yoksa ölümden mi döndüm?
Bu sorunun cevabını tamamen kendime geldiğimde beni ameliyat eden doktorlardan öğrendim. Meğer ben açık kalp ameliyatı olmuş ve 2 damarım değişmişti.
20l5 Mayıs ayının ilk haftası idi ve ben hala hastanedeydim ve telefon ile görüşmem yasaktı. Ancak ben bir yolunu bulup kızımı ve kızımdan ayırt etmediğim kızım gibi sevdiğim gelinim gelinimi kaçamak yapıp aradığımı, kızımın ve gelinimin Anneler gününü kutladığımı ve onların telefonun diğer ucundan “Aaaaaa babam… Babacığım” Diyerek hıçkırarak ağladıklarını hatırlıyorum.
Hisleri alınmış, duygudan yoksun, acı hissetmeyen ben, güçlükle yatağıma giderken hıçkıra hıçkıra ağladığımı hayal meyal hatırlıyorum ve sonra gözlerimi açtığımda başımın ucunda beni ameliyat eden doktorları görüyorum.
Bu olayın ardından tam bir yıl geçti. Yani By Pas ameliyatı olalı tam bir yıl oldu. Bir yıl önce anneler gününde ölmüş ve yine anneler gününde hayata dönmüştüm.
Anneler gününde ölüp, yine anneler gününde dirilmek işte böyle bir şey. Çok şükür yine aranızdayım ve Tüm annelerin anneler gününü kutlamak bana nasip oldu.
Bu anımı sizlerle paylaşmak bana bir yıl sonrada nasip olduğu için şükrediyor, Tüm annelerin anneler gününü kutluyor, hayatlarını kaybeden tüm annelere Allahtan rahmet diliyorum
Gecenin ilerleyen saatlerinde yattığım odaya gelen oğlum Aytaç’a bile şaşırmamıştım. Hâlbuki Aytaç odama gecenin bir saatinde girmezdi. Neden odaya geldiğini hiç düşünememiştim.
Yorgun muydum ne? Yine dalmıştım uykuya. Sabah ezanı ile gözlerimi açtım. Ezan o kadar güzel, o kadar makamlı okunuyordu ki birden doğruldum yatağımdan.
Yatağımın bir kenarında Küçük oğlum Sertaç, diğer tarafında damadım Serdar ve ayakta dolanan büyük oğlum Aytaç”ı gördüm. Çok şaşırmış ve bir o kadar da çok sevinmiştim. Oğullarım ve damadım da yanımdaydı. Kızım Banu ve torunum Ece mira da odaya gelmek istemişler ama kurallar gereği torunumu yanıma sokmamışlar.
Sabahın aydınlanan ışıkları ile beraber odam ana baba günü gibi olmuştu. Kızım, Oğullarım, Kardeşlerim Ayşe, Fatma, Aziz, Abim Şevket, hepsi bana el sallıyordu.
Kefen gibi tek parça olan ve yeşil kıyafet, kafamda bone ile asansöre bindirilmek üzere sedyenin üstünde giderken olayın vahametini ancak anlamıştım. ‘Hakkınızı Helal edin’ demek istedim. Ama boğazıma bir şeyler düğümlenmişti, diyemedim. Asansörde baş başa kaldığımız hemşire hanıma
” Sakın beni bayıltmayın. Hocaya söyleyeceklerim var. Kalbimi göğsümden çıkartıp masanın üstüne koyduktan sonra bir güzel temizlesin! Demek istiyorum“ dedim ve sonrasını hatırlamıyorum…
Gözlerimi yarı açtığımda yatakta oturur vaziyette duruyor, ağzımda, burnumdaki hortumlara rağmen nefes almaya çalışırken bir taraftan da kulaklarımı çınlatan ‘ dinkkkk … dankkk…. Zirrrnnn, zırnnn ‘diye öten seslerin nereden geldiğiniz anlamaya çalışıyordum, fakat ne olduğunu anlayamadın Tekrar sızıp kalıyordum.
Etrafımda adeta uçan mavi, beyaz, yeşil gömlekli melekler, kanatlanmış ve başıma toplanmış gibiydiler. Birisi pamukla ağzıma su veriyor, diğeri ise başucumda Dinkkk… Dankkk… Zırnnn diye öten aleti susturmaya çalışıyor, diğeri ise beni yatağımdan dik durmamı sağlayacak şekilde doğrultmaya çalışıyordu.
Kaldığım yerin penceresi olmadığından günün gece mi, gündüz mü bilemiyordum. Orada sadece ben değilmişim meğer. Kendime gelmeye başladığımda benden başka 4 kişinin benim gibi yatakta ve her bir kişiye bir hemşire düşecek şekilde tam 8 kişi olduğumuzu fark ettim.
Uyuyor ve ne kadar uyuduğumu bilmeden yeniden uyanıyordum. Her uyanışımda ise o kahredici ‘Dinnnkk… Dankkk…. Zırnnn’ sesleri kulaklarımda çınlıyordu.
Hemşireler ise o sesleri susturmak için yatanların başında nabız ölçüyor, kalp atışlarını dinliyor, ihtiyacı olana su veriyordu.
Yatağın üzerinde dik yatmaktan mı yoksa neşterden mi olacak, uykuya dalar dalmaz rüya görüyorum ve rüya saatler sürüyor gibiydi. Ama gözümü açtığımda karşı duvarda duran saate baktığımda uyumakla uyanmak arasında geçen süre sadece 5 dakika… Nasıl oluyor da 5 dakika içerisinde bu kadar rüya görüyordum anlamıyordum.
Rüyamda annemi görüyordum. O bembeyaz başörtüsü, yarı güleç yüzü ile hafif başını eğip bana bakıyor ve elleri ile başımı okşuyordu.
Yatakta dik yatmaktan, hatta yatmak demeyelim dik durmaktan kaba etlerim cayır cayır yanıyordu.
Etrafı görünmeyen dört duvar olan odadan ne ara çıkarıldım hatırlamıyorum bile. Gündüz mü, gecemi onu bile bilmiyordum. Gözlerime sanki ağır taşlar bağlanmış açmakta zorlanıyordum.
Benden 3–5 metre ötede kapının önünde bana el sallayan, ağabeyimi, kız kardeşimi, Yengemi, eşimi, oğlumu ve yarı bulanık bir şekilde gördüm. Hepside bana el sallıyor, elleri ile öpücük yolluyorlardı. Kimisi de cep telefonları ile resmimi çekmeye çalışıyordu.
Elleri ile öpücük yollayan kardeşlerim, çocuklarım ve eşim ağlıyorlar mıydı, Onu bile anlamıyordum, ama gözyaşları süzülerek yanaklarından akarken diğer elleri ile sildiklerinden emindim.
Ne olduğunu anlamak için etrafıma bakıyordum.
Yatakta yatanların hepsinin göğüsleri açık ve göğüslerinin tam ortasında up uzun sarılı bantlar vardı ve tabi ki benimde göğsümde sargılıydı.
Kapının dışından bana bakan akrabalarım bir süre sonra çıkıp gidiyor, bir diğerleri geliyordu. Gelenlerin hepsi de bana acıyan gözlerle bakıyor ve ağladıklarını göstermemek için çaba sarf ediyorlardı.
Nedense çok duygusal olduğum halde gözümden bir damla yaş akmıyordu. Sanki taş kesilmiştim. Duygularım, sinirlerim alınmış gibi öylece bakıyordum.
Dışarıdaki ağlaşmalar, feryat seslerini duyuyordum ama ne olduğunu hala kestiremiyordum. Kimi ‘çok şükür’ diyor, kimisi, ‘Allah kurtardı’ diyordu.
Ölmüş müydüm, yoksa ölümden mi döndüm?
Bu sorunun cevabını tamamen kendime geldiğimde beni ameliyat eden doktorlardan öğrendim. Meğer ben açık kalp ameliyatı olmuş ve 2 damarım değişmişti.
20l5 Mayıs ayının ilk haftası idi ve ben hala hastanedeydim ve telefon ile görüşmem yasaktı. Ancak ben bir yolunu bulup kızımı ve kızımdan ayırt etmediğim kızım gibi sevdiğim gelinim gelinimi kaçamak yapıp aradığımı, kızımın ve gelinimin Anneler gününü kutladığımı ve onların telefonun diğer ucundan “Aaaaaa babam… Babacığım” Diyerek hıçkırarak ağladıklarını hatırlıyorum.
Hisleri alınmış, duygudan yoksun, acı hissetmeyen ben, güçlükle yatağıma giderken hıçkıra hıçkıra ağladığımı hayal meyal hatırlıyorum ve sonra gözlerimi açtığımda başımın ucunda beni ameliyat eden doktorları görüyorum.
Bu olayın ardından tam bir yıl geçti. Yani By Pas ameliyatı olalı tam bir yıl oldu. Bir yıl önce anneler gününde ölmüş ve yine anneler gününde hayata dönmüştüm.
Anneler gününde ölüp, yine anneler gününde dirilmek işte böyle bir şey. Çok şükür yine aranızdayım ve Tüm annelerin anneler gününü kutlamak bana nasip oldu.
Bu anımı sizlerle paylaşmak bana bir yıl sonrada nasip olduğu için şükrediyor, Tüm annelerin anneler gününü kutluyor, hayatlarını kaybeden tüm annelere Allahtan rahmet diliyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alındı. Kısa süre içinde yayınlanacaktır. Teşekkür ederiz