Eğitim-Sen Eğitim sekreteri
Üzeyir Karahasanoğlu, Köy Enstitülerinin kuruluşunun 74. yıldönümü nedeniyle
yaptığı basın açıklamasında,Enstitülerin kuruluş amacını ve tarihçesini anlattı
ve Esin kaynaklarının Köy Enstitülerinin olduğunu söyledi. Karahasanoğlu’nun
açıklaması şu şekilde “ Kurtuluş Savaşı bittiğinde ülkemiz insanının % 95’i
okuma yazma bilmiyor ve % 80’i de köylerde yaşıyordu. Ülkenin eğitim alanındaki
geri kalmışlığı düzeltilmeden hiçbir geriliğin giderilemeyeceği gerçeğinden
yola çıkarak Köy Eğitmeni projesiyle askerliğini onbaşı ya da çavuş olarak
yapan askerlerin üretim çiftliklerine
gönderilmesi ve böylece köylerin
öğretmen gereksiniminin kısmen giderilmişti.
Kırsal alana yönelik atılan bu adımları sonraki yıllarda daha bilinçli adımlar izlemiş
. Hasan Ali Yücel’in ve İsmail Hakkı Tonguç’un yoğun çabalarıyla 17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri
Yasası çıkarılmıştır.1940’lı yılların başında dünya faşizmin postalları
altında inlemekte , insanımız yoksulluktan
kırılmakta ve 2. Paylaşım Savaşıyla faşist Hitler’in orduları sınırlarıma
dayanmıştır. İçeride ise Anadolu’nun birçok yerinde açılan Köy
Enstitüleri halka aydınlanma yolunda
birer ışık olmaktadırlar. Köy Enstitülerinde Hasan Ali Yücel öncülüğünde dünya
klasikleri Türkçeye çevrilir, ansiklopediler yayımlanırken, enstitülü
öğretmenlerimiz sayesinde okuma yazmanın çok ötesine geçilerek Anadolu aydınlanması başlamış ve köylerimizdeki insanımız belki de ilk kez
gerçek anlamda yurttaşlık bilinci kazanmaktadır. Tonguç
bu konuda şunları söyler: “Köylü insanı öylesine canlandırılmalı ve
şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca
istismar edemesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın.”
Köy Enstitüleri ile 15 yılda ülkenin tüm öğretmen açığını
kapatılırken bu yasayla büyük yerleşim
yerlerinden uzakta, ama arazisi geniş yerlerde enstitüler kurulmuştur.
Buralarda görev alan zor zamanların bu cefakâr öğretmen adayları; başlarını
sokacakları barınaklar, derslikler inşa ederken meslekî bilgileriyle genel
kültürlerini geliştirmiş, tarımsal
çalışmalarıyla da köyün çehresini değiştirmişlerdir. Çok değil, iki yıl
sonra öğretmen, yönetici, gezici başöğretmen, müfettiş yetiştirmek amacıyla
Hasanoğlan Köy Enstitüsü çatısı altında, Tonguç’un “enstitülerin kalbi” olarak
nitelediği Yüksek Köy Enstitüsü açılır. Bu okulun programına göre, ilkokulu
bitiren her çocuk sınavla karma eğitim uygulanan enstitülere seçilir, beş yıl
boyunca 17’si genel kültür ve meslek dersleri, 7’si tarım dersleri, 5’i teknik
dersler olmak üzere 29 ders görür, “yaparak yaşayarak öğrenme” ilkesi gereğince
eğitim alırdı.
1946 Yılına gelindiğinde köylerdeki öğretmen açığı büyük ölçüde
kapanmış, 16400 kadın ve erkek öğretmen, 8756 eğitmen, 7300 sağlık memuru
yetiştirilmiştir. Yıkımların, kıtlıkların yaşandığı yıllarda iyiye, doğruya,
güzele değer veren, sorgulayan, eleştirel düşünebilen, doğaya duyarlı, insanına
inanan ve güvenen, bu üretken
öğretmenler, adlarını anmadan geçemeyeceğimiz nice değerimizi de yetiştirdiler:
Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Dursun Akçam
onlardan sadece birkaçıdır.
1946’da
seçim telaşının getirdiği küçük hesaplarla kuruluş ilkelerinden uzaklaştırılan,
yapılan her değişiklikle içi boşaltılmaya başlanan Köy Enstitüleri, yıllar
içinde öğretmen okullarına dönüştürüldü.
Bugün
eğitimde yaşadığımız sorunlar, birdenbire ortaya çıkmamıştır. Öğretmenlik
mesleğinin bu denli ayağa düşürülmesi,
ucuzlaştırılması, ülkenin eğitim sisteminin bilimden, teknikten bu kadar uzaklaşması, gitgide yozlaşan
karanlıklara gömülmemiz sır değildir. Eğitim; yaşamdan koparılarak, demokrasi
kültüründen ve bilimden uzaklaştırılarak, piyasa koşullarına ayarlanarak
ilerleyemez. Bunları defalarca söyledik. Yine söylüyoruz, çocuklarımıza
dayatılan programlar çağdaşlıktan uzak,
ezberci, tekdüze, yeniliklere ve farklılıklara kapalıdır. Zorunlu din dersi
dayatmalarıyla da bu körpecik beyinler bağnazlaşacak, yozlaşacak, geleceğimiz
karartılacaktır.
Her
karanlığın sonu, her değerin alkışlayanı elbet bulunur. Eğitimi yozlaştıran
bugünün anlayışını, Köy Enstitüsü deneyiminden çıkardığımız derslerle alt
edebiliriz. Bu gücü kendimizde görüyoruz. Gücümüzü, evrensel değerleri
gözetirken yerel farklılıkları zenginlik sayarak, emeği baş tacı ederek,
savaşsız, sömürüsüz bir dünyayı hedefleyerek ve her türlü baskıcı yönetime
karşı demokrasi ve dayanışma kültürünü savunmaktan alıyoruz. İşte tam da bu
söylediklerimizden dolayı bizim esin kaynağımızdır Köy Enstitüleri. Sadece
öğretmenlik mesleğini onurlandırdıkları için değil, memleketimizin uzak
köylerini bilimle, teknikle tanıştırdıkları, bunu öğrencisi ve öğretmeniyle hep birlikte yaparak, yaşayarak
öğrendikleri, herkese yepyeni bir geleceği muştuladıkları için.
Anadolu’nun
çorak bozkırında alın teriyle, yurt sevgisiyle filizlenen deneyimin ne denli
değerli olduğunun bilinciyle EĞİTİM SEN olarak Köy Enstitülerinin kuruluşunun
74. yılını kutlar, bu uğurda kaybettiğimiz Tonguç Baba’nın ve diğer emekçilerin
anısı önünde saygıyla eğiliriz. “
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alındı. Kısa süre içinde yayınlanacaktır. Teşekkür ederiz